div id="Design">

DEVRİN SAHABELERİ

Ashabikeft








Yedi Uyurlar veya Yedi Uyuyanlar, Kuran'da Ashab-ı Kehf (Arapça: أهل الكهف). hem İslam'dan hem de Hristiyanlık'ta var olan bir hikayedir.Kuran'da anlatılana en yakın yer K.Maraş / Afşin ilçesinde olandır.Mahkeme ve bilir kişi heyetiylede tespit olunmuştur.Ama şüphesiz en doğrusunu Allah C.C bilir.



İslam'da Ashab-ı Kehf
Ashab-ı Kehf, (Mağara Arkadaşları) İslam dininde kabul edilen bir olayın kahramanı bir grup insana verilen isim. İslam dinine göre bu insanlar Tanrı'nin birliğine inanıyorlardı. Fakat dini inançlarına karşı baskıyla karşılaşınca yurtlarından göçmüşler, Efsûs (Afşin)'taki bir mağarada 309 sene uyumuşlardır. Yedi kişi olduklarına ve yanlarında Kıtmir adında bir köpekleri olduğuna inanılır. Aslında Kur'an'daki Kehf suresinde kaç kişi oldukları belirtilmez, Allah dışında kimsenin bilemeyeceği belirtilir. Yine de genel görüşe göre 7 kişiydiler. Hikayeleri İslam dininin kutsal kitabı olan Kur'an'da Kehf suresinde anlatılmaktadır. Kehf suresindeki ayeti kerimede mağaranın içine sabah ve akşam gün ışığı düştüğünden bahsetmektedir. Gün ışığının mağaraya düşmesini tesbit bakımından Afşin Ashab-ı Kehf mağarasında fizik ve astronomi bilim adamlarından oluşan bilirkişi heyeti inceleme yapmışlar ve Afşin mahkemesi de bilimadamlarının kararını haklı bulmuştur.


Ashab-ı Kehf’in Hikâyesi
Ashab-ı Kehf'in hikâyesi Kur'an'da geçer ve bu nedenle Müslümanlar bu hikayeye inanmaktadırlar. Aslında Kur'an'daki surede, bu kişilerin kaç kişi olduğu, kaç yıl uyudukları belirtilmez, bu bilgileri ancak Allah'ın bileceği vurgulanır. Ayrıca hikayenin motifleri ve temeli pek açık bir şekilde belirtilmemiştir. Kısaca bu kişilerin İslami bir inanca sahip oldukları ve karşılaştıkları baskı nedeniyle köpekleriyle beraber bir mağaraya sığındıkları ve bu mağarada Allah tarafından çok uzun bir süre boyunca uyutuldukları anlatılır. Ne tam olarak nerede yaşadıkları ne de tam olarak ne zamanda yaşadıklarına değinilir. Yine de gerek kültürel etkilerle gerek çeşitli rivayetler nedeniyle sayıları, adları, yaşadıkları yer ve uyudukları zamana dair çeşitli şeyler söylenmiştir. Bu söylenceler sayesinde bütün bir hikâyeye ulaşılır. Yine de hikâyenin bu halinin doğruluğuna dair pekçok tartışma vardır.
Geleneksel anlamda hikayeye göre Ashab-ı Kehf denilen gençler, Efsûs yani Afşin şehrinde yaşıyorlardı. Bunlardan altısı sarayda görevli, hükümdara yakın kimselerdi ve hükümdarın müşavere heyetindeydiler. Onun sağında ve solunda bulunurlardı. Sağındakiler Yemliha, Mekselina ve Mislina idi. Bunlara “Ashab-ı yemin” denmiştir. Hükümdarın solunda bulunanlar ise, Mernuş, Debernuş ve Şazenuş’tur. Bunlara da “Ashab-ı yesar” denmiştir. Halen Afşin bölgesinde bu isimler erkek ismi olarak çocuklara verilegelmektedir.
Hükümdarın Roma imparatorlarından Dimityanus veya Dokyanus olduğu düşünülmektedir. Kesin olan şey imparatorun putperest olduğudur. Putperestliği kabul etmeyen az sayıdaki insanları yakalatıp öldürtmüştü. Hükümdar bir ihbar üzerine saraydaki putperest olmayan gençlerin durumlarını öğrendi. Onları çağırıp tehdit etti, onlar inançlarından ayrılmak istemediler, aksine Dokyanus’u inançlarına davet ettiler. Hükümdar onların eski günlerine dönmeleri için zaman tanıdı. Gençlerde inançlarını korumak için şehre yakın bir dağ yönüne gittiler. Yolda giderken Kefeştetayyuş ismindeki bir çoban onların inancına katıldı ve yedincileri oldu. Çobanın köpeği Kıtmir de onlara katılıp, arkalarından takip etti. Dağa yaklaştıklarında çobanın gösterdiği bir mağaraya girdiler. Mağarada dua ederek merhamet dilediler. (İslam dininin kutsal kitabı Kur'an'daki Kehf suresinin 13. ayetinde bu kişilerin duaları belirtilir.)
Hikayenin devamına göre hükümdar, Efsûs’a gelip, onları sorar. Kaçtıklarını haber alıp saklandıkları mağrayı öğrenince adamlarıyla mağaraya gider ve mağaranın ağzını onları öldürmek maksadıyla kapattırır. İnanca göre gençler ölmez, yüzyıllar boyunca uyumaya devam ederler. Sonunda ise ilahi bir şekilde uyandırırlar. Ne kadar süre kaldıkları tam olarak bilinmez ve Kehf suresinde bu süreyi ancak Allah'ın bileceği belirtilir. Yine de geleneksel olarak yaklaşık 300 sene uyudukları düşünülür.
Ashab-ı Kehf uyandıklarında geçmiş olan zamanında farkında olmadıkları belirtilir. Uykudan kalkmaları, birbirleriyle konuşmaları ve içlerinden birini şehre göndermeleri Kur'an'da geçer. Bunlar şehre gidip yiyecek getirecek kimsenin (Yemliha’nın) elbise değiştirerek halini kimseye bildirmeden gidip gelmesini uygun görürler. Yemliha, bunu kabul edip şehre geldiğinde çok değişmiş bir şehir bulur. Farklı yorumları mevcut olan bir hadiseyle bu kişi geçen zamanın farkına varır ve o zamanın hükümdarının yanına götürülür. İnanca göre bu hükümdar gençlerin dinindendir. Başlarından geçenleri hükümdara anlatır. Daha sonra gidip arkadaşlarına haber verir. Daha sonra tekrar hepsi uykuya dalarlar.
Bazıları sahabelerden Ebu Bekr ve Ali'nin, Ashab-ı Kehf’e gittiklerini ve Ashab-ı Kehf'in uykudan uyanıp onları gördüklerini ileri sürmüştür. Ayrıca bu söylenceye İslam dininin son peygamberi Muhammed’e iman ettiklerini bildirip ve selâm gönderip dua istedikleri de eklenir. Bunların dışında bazı kişiler Ashab-ı Kehf'in Mehdi geldiğinde uyanıp ona katılacağını ileri sürmüştür. Yine de bu iddiaların, veya hikayede genelde geçen isim, yer, zaman ve bazı olayların gerçek temelleri tartışmalıdır. Kur'an'da ise bu yorumlara dair hiçbir şey yoktur.

Hristiyanlık'ta Yedi Uyurlar

Bu efsane Hristiyanlık'ta "yeniden dirilme" inancının kanıtı olarak gösterilmektedir.

Efsane

Efsane'ye göre 250 yılları civarında Dakyus (Dakyanus veya Decius) adlı bir kral'ın yönettiği putperest bir ülkede 7 genç Hristiyanlık'la suçlanır. İnançlarını değiştirmeleri için bir süre verilir fakat, onlar dünyevi eşyalarını bırakıp dağa ibadet etmeye giderler. Putperestliğe karşı bu tavrı gören kral öldürülmelerini emreder. Gençler ve köpekleri mağaraya sığınırlar. Kral mağaranın girişine duvar örülmesini emreder. Yedi Uyurlar yıllarca burada kalırlar.
Yıllar sonra, (genelde 379-390 yılları) ağıl yapmak isteyen bir çiftçi mağara girişini açar ve Yedi Uyurlar'la karşılaşır. Şehir'de haçlı bir sürü bina görüp hayrete düşerler. Dakyus zamanında kalan altınları harcamaya çalıştıkları zaman Psikopos'un karşısına çıkarılırlar. Hikayelerini dinleyen psikopos bunun bir mucize olduğunu söyler.
Bunlar Hristiyanlıkta Maximianus, Malchus, Martinianus, Dionysius, Joannes, Serapion, ve Constantinus adındaki azizlerdir. Başka kaynaklar başka isimler verir.
Efsanenin bu sürümü ise Kuran'da ki Kehf suresinde(19. sure) anlatılanlara benzemektedir. Bahsi geçen kişiler Philedelphia (Bugün Ürdün'deki Amman şehri) şehrinin soylularıdır. Liderleri Maximillian (Yemliha), o sırada şehri ziyaret eden Roma İmparatoru "Haderanius" (Hadrian)'a başkaldırır ve put tanrıları inkar ederek sadece Nuh'un, Musa'nun, İbrahim'in ve İsa'nın Tanrı'sının tapılamaya değer olduğunu söyler. İmparator idam edilmelerini emreder.
Kapatıldıkları zindandan kaçarlar ve sığınacakları bir mağara bulurlar. Yedisi ve bir köpek (Kitmir veya Kıtmir) mağarada uyuya kalırlar. Bu mağaraya gelen askerler şaşırmış ve isteri için de geri dönerler. Bunun üzerine komutanları mağara girişinin taş ve harç kapatılmasını emreder. Yedi kafir'in buarada ölüme terkedildiklerini anlatan bir levha bırakarak giderler.
300 yıl kadar sonra uynadıklarında, Maximillian'ı şehre yiyecek almak üzere göderirler. 300 sene önceki paradan şüphelen fırıncı onun bir hazine bulduğunu zanneder ve bunu kendisiyle paylaşmazsa onu ele vereceğini söyler. Askerler gelir Maximillian'ı yetkililere götürürler. Yetkililer ilk önce ona inanmasalarda daha sonra ikna olurlar ve bunu bir mucize sayarlar.
Efsanenin birkaç değişik sürümü bulunmaktadır. Bunlardan birinde kaçan beş genç vardır, yolda bir çoban ve çobanın Kitmir adındaki köpeği de bu beş gence katılır. Çoban onları saklanmak üzere bu mağara götürür. Başka bir sürümde ise çoban bu yedi genç ve köpeğin bulunduğu mağaranın yerini kralın askerlerine göstermiştir.

Mağara

Hristiyanlar tarafından kabul edilen sürümdeki mağara bugünkü Efes şehrinin yakınlarında Panayır Dağı eteklerinde bulunmakatadır. Yedi Uyurlar mağarasının üstüne bir kilise yapılmış hali 1927-1928 yılları arasındaki bir kazıda ortaya çıkarıldı. Kazı soununda 5 ve 6. yüzyıla ait olan mezarlar bulunmuştur. Yedi Uyurlar'a ithaf edilmiş yazıtlar hem mezarlarda hemde kilise duvarlarında bulunmaktadır.
Ashab'ül Kehf ile ilgili mağaranın ise sınırları içinde olduğunu iddia eden 33 kent vardır. Bunlardan üçü Türkiye'dedir; Afşin, Tarsus ve Efes.

O gençler, mağaraya sığındıkları zaman, demişlerdi ki: "Rabbimiz, katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl). (Kehf Suresi, 10)

Kuran'ın "Kehf" (mağara) isimli 18. suresinde, Allah'ı tanımayan, inananlara karşı baskı ve zulüm uygulayan bir rejimden sakınmak için bir mağaraya sığınan gençlerden söz edilir. Konuyla ilgili ayetler şöyledir:

Sen, yoksa Kehf ve Rakim Ehlini bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın? O gençler, mağaraya sığındıkları zaman, demişlerdi ki: 'Rabbimiz, katından bize bir rahmet ver ve işimizden bize doğruyu kolaylaştır (bizi başarılı kıl)' Böylelikle mağarada yıllar yılı onların kulaklarına (ağır bir uyku) vurduk.
Sonra iki gruptan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap ettiğini belirtmek için onları uyandırdık. Biz sana onların haberlerini bir gerçek (olay) olarak aktarmaktayız. Gerçekten onlar, Rablerine iman etmiş gençlerdi ve biz de onların hidayetlerini arttırmıştık.' Onların kalpleri üzerinde (sabrı ve kararlılığı) rabtetmiştik;

(Krala karşı) kıyam ettiklerinde demişlerdi ki: 'Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbi'dir; ilah olarak biz O'ndan başkasına kesinlikle tapmayız, (eğer tersini) söyleyecek olursak, andolsun, gerçeğin dışına çıkarız. Şunlar, bizim kavmimizdir; O'ndan başkasını ilahlar edindiler, onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi? Öyleyse Allah'a karşı yalan düzüp-uydurandan daha zalim kimdir?'

(İçlerinden biri demişti ki): 'Madem ki siz onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrıldınız, o halde, (dağlara çekilip) mağaraya sığının da Rabbiniz size rahmetinden (bolca bir miktarını) yaysın ve işinizden size bir yarar kolaylaştırsın.'

(Onlara baktığında) görürsün ki, güneş doğduğunda onların mağaralarına sağ yandan yönelir, battığında onları sol yandan keser geçerdi ve onlar da onun (mağaranın) geniş boşluğundalardı. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Allah, kime hidayet verirse, işte hidayet bulan odur, kimi de saptırırsa onun için asla doğru yolu gösterici bir veli bulamazsın.

Sen onları uyanık sanırsın, oysa onlar (derin bir uykuda) uyuşmuşlardır. Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk. Onların köpekleri de iki kolunu uzatmış yatmaktaydı. Onları görmüş olsaydın, geri dönüp onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı.

Böylece, aralarında bir sorgulama yapsınlar diye onları dirilttik (uyandırdık). İçlerinden bir sözcü dedi ki: 'Ne kadar kaldınız?' Dediler ki: 'Bir gün veya günün bir (kaç saatlik) kısmı kadar kaldık' Dediler ki: 'Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir; şimdi birinizi bu paranızla şehre gönderin de, hangi yiyecek temizse baksın, size ondan bir rızık getirsin; ancak oldukça nazik davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin. Çünkü onlar üzerinize çıkıp gelirlerse, sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler; bu durumda ebedi olarak kurtuluş bulamazsınız.'

Böylece, Allah'ın va'dinin hak olduğunu ve gerçekten kıyametin, kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için (şehir halkına ve sonra ki insan kuşaklarına) onları buldurmuş olduk. (Onları bulanlar) kendi aralarında durumlarını tartışıyorlardı, (bir kısmı) dedi ki: 'Onların üstüne bir bina inşa edin, Rableri onları daha iyi bilir.' Onların işine galip gelen (sözleri geçen)ler ise: 'Üstlerine mutlaka bir mescid yapmalıyız' dediler.

(Sonra gelen kuşaklar) diyecekler ki: 'Üçtüler, onların dördüncüsü de köpekleridir.' Ve: 'Beştirler, onların altıncısı köpekleridir' diyecekler. (Bu), bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. 'Yedidirler, onların sekizincisi de köpekleridir' diyecekler. De ki: 'Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında da kimse bilemez' Öyleyse onlar konusunda açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma ve onlar hakkında bunlardan hiç kimseye bir şey sorma.

Hiçbir şey hakkında: 'Ben bunu yarın mutlaka yapacağım' deme. Ancak: 'Allah dilerse' (yapacağım, de). Unuttuğun zaman Rabbini zikret ve de ki: 'Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip iletir.'

Onlar mağaralarında üçyüz yıl kaldılar ve dokuz (yıl) daha kattılar.

De ki: 'Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O'nun dışında onların bir velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz. (Kehf Suresi, 9-26)

Hem Hıristiyan hem de İslam kaynaklarında övülen Ashab-ı Kehf'in (Mağara Ehli) karşı karşıya oldukları zalim hükümdar, genel kabule göre, Roma İmparatoru Decius olduğu tahmin edilmektedir. Decius'un baskı ve zulmü ile karşılaşan gençler, bulundukları topluma Allah'ın dinini terketmemeleri konusunda birçok uyarılarda bulunmuşlardır. Toplumun yaptıkları tebliğlere kayıtsız kalması, imparatorun baskıyı arttırması ve ölüm ile tehdit edilmeleri sebebiyle gençler yaşadıkları yerden uzaklaşmaya karar vermişlerdir.

Tarihsel belgelerin de ortaya koyduğu gibi, henüz dejenere olup bozulmamış Hıristiyanlığın (İseviliğin) temsilcisi olan müminlere yönelik sindirme, baskı ve zulüm politikaları, birçok imparator tarafından yoğun bir şekilde uygulanıyordu.

 

Kuzey Batı Anadolu'da bulunan Roma Valisi Piliniyus'un (MS 69-113) İmparator Trayanus'a yazdığı mektupta "İmparator'un heykeline tapınmadıkları için cezalandırılan Mesihçiler"den (Hıristiyanlar'dan) bahsedilir. Bu mektup, o dönemde İsevilere yapılan baskıları anlatan önemli belgelerden birisidir. İşte böyle bir ortamda kendilerinden Allah'ı bırakıp imparatora veya din karşıtı bir sisteme boyun eğmeleri istenen gençler, bunu kabul etmemişler ve şöyle demişlerdir:
Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbi'dir; ilah olarak biz O'ndan başkasına kesinlikle tapmayız, (eğer tersini) söyleyecek olursak, andolsun, gerçeğin dışına çıkarız. Şunlar, bizim kavmimizdir; O'ndan başkasını ilahlar edindiler, onlara apaçık bir delil getirmeleri gerekmez miydi? Öyleyse Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? (Kehf Suresi, 14-15)

Ashab-ı Kehf'in yaşadığı yer konusunda ise birkaç iddia vardır. Bunlardan en makul görünenleri ise Efes ve Tarsus'tur.

Hemen hemen tüm Hıristiyan kaynaklar, gençlerin sığındıkları mağaranın bulunduğu yer olarak Efes'i gösterirler. Bazı müslüman araştırmacı ve Kuran yorumcuları da Efes konusunda Hıristiyanlar'la hemfikirdirler. Bazıları da bölgenin Efes olmadığını uzun uzadıya açıkladıktan sonra, olayın geçtiği yerin Tarsus olduğunu ispatlamaya çalışmışlardır. Biz bu çalışmada iki ihtimal üzerinde de duracağız. Tüm bu araştırmacı ve yorumcular-Hıristiyanlar da dahil-olayın Roma İmparatoru Decius (veya başka bir ismiyle Decianus) zamanında, yani MS 250 civarında geçtiğini belirtirler.

 

Decius, Neron'la birlikte Hıristiyanlar'a en çok zulmeden Roma İmparatoru olarak bilinir. İktidarda bulunduğu kısa dönemde, hakimiyeti altında yaşayan herkesin Roma tanrılarına kurban adamalarını zorunlu kılan bir kanun çıkarmıştır. Herkes bu putlara kurban adamakla, dahası bunu yaptıklarını gösteren bir onay belgesi almak ve devlet görevlilerine göstermekle yükümlü tutulmuştur. Karara uymayanlar için de idam cezası uygulanmıştır. Hıristiyan kaynakları bu dönemde Hıristiyanlar'ın önemli bir bölümünün "şehirden şehire" kaçarak ya da daha gizli sığınaklara giderek bu putperest ibadetinden kaçındıklarını yazarlar. Ashab-ı Kehf, büyük olasılıkla, bu İsevilerin içinden salih bir gruptur.

 

Bu arada vurgulanması gereken bir nokta vardır: Konu, bazı Hıristiyan ve müslüman tarihçi ve yorumcular tarafından hikaye tarzında anlatılmış, birçok uydurma ve eklenen rivayetler neticesi efsaneye dönüştürülmüştür. Oysa ki olay tarihi bir gerçektir.

 

Ashab-ı Kehf Efes'te mi?
Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!

-
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol